Ramazan Deveci'den Özgür Kudüs Yazısı

Kudüs’ün haçlıların elinde olmasını büyük dert edinen Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs işgal altında diye senelerce gülmeyi bırak tebessüm dahi etmediği rivayet edilir. Kudüs özgürlüğüne kavuşacağı günü bekliyor. 

Görüntülenme: 2164 Tarih: 26 Ekim 2016 16:20
Ramazan Deveci'den Özgür Kudüs Yazısı

Kudüs’ün Tarihi

Kudüs insanlık tarihindeki en eski şehirlerdendir. Tarihçiler Kudüs’ün inşa ediliş tarihi için kesin bir şey belirtmese de, M.Ö. 3000 yılında Yebusilerin Kenanlılarla birlikte Kudüs şehrini kurduğu söyleniyor. Yebusiler Arap yarımadasından Filistin’e göç eden Arap kabilelerinden biri.

Tevrat Hz. İbrahim doğduğu yerin Ur şehri olduğunu söylüyor. Ur şehrinin bugünkü Urfa bölgesi olduğu tahmin ediliyor. Hz İbrahim burada Nemrud ile girdiği mücadeleden sonra, bu bölgeden Mısır’a hicret ediyor daha sonra Kenen bölgesine geliyor. Hz. İbrahim M. Ö. 1900 yıllarında Kudüs'e geliyor.

Hz. İbrahim eşi Sara ile birlikte Kudüs’e geldiğinde Tevrat’a göre 75 yaşında idi. Hz. İbrahim Filistin’e geldikten sonra iki oğlu olmuştu. Hz. İsmail ve Hz. İshak. Hz. İbrahim eşi Hacer ve oğlu İsmail’i hicaz bölgesine götürmüş daha sonra kendi de giderek Kabe’yi inşa etmişti. Hz. Sare ve oğlu İshak Filistin bölgesinde yaşamıştı. Hz. İshak’ın oğlu Yakub’da Peygamber olarak görevlendirilmişti. Hz. İbrahim ve çocukları Filistinin farklı yerlerinde oturmuşlar ama mülk edinmemişlerdi.

Hz. Yakub diğer adı ile (İsrail) ailesi ve çocukları ile Filistin’den Mısır’a göç etmişti. İsrailoğulları Hz. Yakub’dan dolayı İsrailoğulları ismini almıştı. Hz. Musa dönemine kadar İsrailoğulları Mısır’da yaşamışlardı ki, bu süre yaklaşık olarak 430 yıl.

Kudüs'ü M. Ö. 11. yüzyılda Hz. Davud'un ordusu ele geçirdi ve Hz. Davud burayı krallığının başkenti yaptı. Ondan sonra Kudüs’e Hz. Süleyman hükmetti. Hz. Süleyman döneminde Mescid-i Aksa inşa edildi. Hz. Süleyman’ın vefatından sonra devleti oğulları arasında ikiye parçalandı. Daha sonra’da yıkıldı. Tarihi süreç içerisinde Kudüs birçok kez el değiştirdi.

Kudüs M.Ö. 64 yılında da Roma imparatorluğunun hakimiyetine geçti. Bu sıralarda Kudüs'te Hz. Zekeriya yaşıyordu ve İsrail oğullarını tevhid ve adalete davet etmeye devam ediyor vahiyle insanları uyarıyordu. Ondan sonra Hz. Yahya peygamber olarak görevlendirildi.

Hz. Meryem’i annesi Hanne Allah’a adadığında rivayete göre Hz. Meryem 8-10 yaş civarlarında Hz. Zekriya’nın önderliğinde Yahudi alimlerinin karşı çıkmalarına rağmen Mescid-i Aksa’da bir odaya yerleşerek burada Allah’a adanmış bir hayat yaşadı. Hz. Meryem’in Kudüs’te yaşadığı ve buraya defnedildiği söylenir.

Hz. İsa Kudüs yakınındaki Beytülahim'de dünyaya gelmişti. Hz. İsa Kudüs bölgesinde yaşadı. Bu bölgede tevhid ve adalet mücadelesi verdi. Rivayete göre Kudüs’te çarmıha gerildi. Yine bu bölgede vefat etti, Rabbine yükseldi. Hz. İsa’nın doğumu miladi yılın başlangıcı olarak kabul edildi.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (as) İsrâ hadisesi gerçekleştiğinde, Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmişti. Bu hadisede Kâbe ile Mescid-i Aksa arasında  manevi olarak bağlantı kuruldu. Tarih M. S. 621’i gösteriyordu.

M. S. 614'te Kudüs, Persler (İranlılar) tarafından ele geçirildi. Miraç olayı gerçekleştiğinde Kudüs İranlılar tarafından yönetiliyordu. 627 yılında Bizanslılar şehri İranlılardan geri aldılar.

Kudüs, 638 yılında Hz. Ömer (r.a.) tarafından Bizanslıların elinden alınarak İslam devletinin topraklarına dahil edildi. O dönemde Kudüs Hıristiyanların elinde idi.

Hz. Ömer'in Kudüs'ü Fethi

İslam Ordusu Ebu Ubeyde Bin Cerrah önderliğinde Kudüs’ü kuşattı. Kudüslüler şehri savaşmadan teslim etmeyi kabul ettiler. Ancak Patrik Safronyus şehrin anahtarını Hz. Ömer’in kendisine vermek istedi ve Hz. Ömer şehre geldi. Hz. Ömer şehri teslim aldıktan sonra bir emaname/ güven fermanı yayınlayarak Kudüs halkının güven içerisinde olacağını bildirdi.

Hz Ömer şehrin ismini İlya'dan Kudüs’e çevirdi. Kudüs patriği Sophronios İslam devletinin Halifesi Hz. Ömer’e Kudüs’ün o günkü adı ile İlya’nın anahtarını teslim ederken Yahudilere hiçbir şekilde İlya’ya giriş izni verilmemesini şart koşmuştu. Hz. Ömer; Mescid- Aksa'nın avlusu içerisine bir mescid yaptırmıştı. Adına Ömer mescidi denildi. Hz. Süleyman Mescid-i Aksa'yı yada Yahudilerin ifadesi ile Süleyman Mabedini yaptıktan sonra  Mescid-i Aksa Kudüs'te hep var olageldi. Hz. Meryem'in burada Allah'a adanarak Allah'a ibadet ettiğini biliyoruz.

Hz. Ömer’den sonra Kudüs uzun yıllar Müslümanların yönetiminde kaldı. 661 ile 750 yılları arasında Emeviler, 750 ile 878 yılları arasında Abbasiler Kudüs şehrine hâkim oldular. Hz. Ömer'in yaptırtığı mescid süreç içerisinde yıkıldı. Bugün Mescid-i Aksa içerisinde yer alan mescidlerin çoğunluğu Emeviler döneminde yapıldı.

1071 tarihinde Selçuklular şehre hâkim oldu.

Daha sonra 1099 yılında haçlılar Kudüs’ü işgal etti ve 88 yıl Kudüs’e hakim oldu.

1187 yılında Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü Hittin Savaşında haçlıların elinden geri almayı başardı.

Kudüs’ün haçlıların elinde olmasını büyük dert edinen Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs işgal altında diye senelerce gülmeyi bırak tebessüm dahi etmediği rivayet edilir. Kudüs’ün özgürlüğünü bu kadar dert edinen Selahaddin Eyyubi sonunda Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturdu.

Selahaddin Eyyubi Kudüs halkına en iyi şekilde muamele yaptı. Kübbetü's Sahra’nın üstündeki haç işaretini kaldırttı. Şehrin restore, mimari ve yenilenmesine çok büyük önem verdi. Mescid-i Aksa’ya Nureddin Zenki'nin hazırlamış olduğu minberi hediye etti. Rivayete göre bugün Mescid-i Aksa'da ve El Halil camiinde bulunan bu güzel minberi yapan marangoz minberi yaptıktan sonra demişki; Bir marangoz olarak  Mescid-i Aksa için bir minber yaptım bir yiğitte çıksın bu minberi Mescid-i Aksa'ya yerleştirsin demiş. Bu sözü onlu yaşlarda duyan Selahadin Eyyubi bu yiğit ben olacağım diyerek büyümüş. ve o Minberi Mescid-i Aksa'ya yerleştirmiş. Bugünde bu idealle büyüyecek gençlere ihtiyacımız var.

Selahaddin Eyyübi’nin 1193 yılında vefat etti. Selahddini Eyyübi nin vefatından sonra birkaç kez el değiştiren Kudüs 1259 yılında Memlükler yönetimine geçti 1517 yılına kadar Filistin, Kudüs dâhil Mısır ve Şam Memlüklerin hâkimiyetinde kaldı.

Osmanlılar Kudüs'te

Osmanlılar 1517 yılında Sinan Paşa önderliğinde Kudüs’ü Memlüklerden aldılar. Kudüs’ün Fethinden sonra Yavuz Sultan Selim Kudüs’ü ziyaret etti ve şehrin ismini Kudüs-ü Şerif olarak değiştirdi.

Osmanlı Devleti Kudüs'te 400 yıl hâkim oldu. Osmanlılar için Kudüs her zaman büyük önem taşıdı. Kutsal bir emanet gibi Kudüs’ü korudular. Kanuni Sultan Süleyman, Sultan 4.Murat, Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve 2. Abdülhamid han Kudüs’e büyük hizmetlerde bulundu. 

Osmanlı Sonrası İsrail ve İngiliz İşgali…

9 Aralık 1917 tarihinde Kudüs İngilizlerin eline geçti. İngiliz mandası haline gelen Filistin’in başkenti oldu. İngilizler Filistin’de bulundukları süre içerisinde gayri meşru İsrail devletinin oluşması için her şeyi yaptılar. Filistin bölgesinde Yahudilerin çoğalması ve etkinliklerinin artması için Siyonistlere her türlü yardımda bulundular. İngilizler 14 Mayıs 1948 tarihinde Kudüs şehrinden çıkarken, bölgede İsrail devletinin kurulmasını sağladılar.

1917 yılında bölgede Osmanlılar hakimiyeti kaybedince uzun yıllardır bölgede hakimiyet kurmak için çalışan Siyonistler 1947 yılına kadar İngiltere’nin büyük desteğiyle, Filistinlilere her türlü baskı, terör, zulümü uyguladılar. İngilizlerin desteğindeki Siyonistler sürekli Filistinli Müslümanlara saldırıyor katliam yapıyorlardı. Bu terör saldırıları sonucunda İngilizler öncelikle Filistin’i Arap devleti ve Yahudi devleti olarak ikiye böldü...

Siyonistler Filistin’in ve dolayısı ile Kudüs’ün kendileri için vaat edilen topraklar olduğunu tarihsel olarak ta bu bölgenin asıl sahipleri olduklarını iddia ediyorlardı.

Değiştirilmiş Tevrat’ın Kudüs ve çevresini İsrailoğullarına vaad etmiş olması reel ölçülerde bir kıymet ifade etmiyor. Tarihsel akışı göz önüne aldığımızda İsrail oğullarının tarihsel olarak bu bölgenin asıl sahibi olma iddialarını da gerçeği yansıtmadığı görülecektir.

Bir yahudi tarihçi “Barışa Son Veren Barış” adlı kitabında şöyle bir olay anlatır. “Yahudiler Filistin’de Siyonist bir rejim kurmalarından önce dünyanın değişik bölgelerinde dini bayramları dolayısıyla bir araya geldiklerinde, tören sonrasında birbirleriyle vedalaşıp ayrılırlarken “bir dahaki sefere Kudüs’te buluşmak üzere!” diyorlardı. Bu olay Siyonistlerin Kudüs’e sahip olmayı bir dava haline getirdiklerini ve gözler önüne seriyor. Sonuçta bu ideal uğruna mücadele veren Siyonistler bugün ne yazık ki Kudüs’e hakim oldular.

Siyonistlerin Kudüs’e hakim oluş süreci:

1917 yılından sonra Avrupa’dan 65 bin Yahudi bu bölgeye göç ettirildi. Zamanla bu sayı artarak,1920’lere gelindiğinde 110 bin kişiyi bulmuştu. Filistinlilerin, arazileri zorla Müslümanlardan alınarak Yahudilere veriliyordu.

1947’e kadar sürekli dışarıdan göçlerle Yahudi nüfusu arttırılırken, zulüm ve katliam ve sürgünlerle Müslüman nüfusu azaltılıyordu. Siyonistlerin bu mücadelesi sonucunda 1931’de Müslüman-Hıristiyan Arap nüfusu, yüzde 81,6’ya gerilerken Yahudiler: Yüzde 16,9’a yükseldi.

Küresel güçler Siyonistlere her türlü desteği veriyordu. Bu yıllarda Filistinli Müslümanlar nüfusun üçte ikisinden fazlasını oluşturmaları ve bölgenin yüzde 92’sinden fazlasına sahip olmalarına rağmen Müslümanlara Filistin’in yüzde 43’ü verildi. Nüfusun yalnızca üçte birini oluşturmalarına rağmen tüm bölgenin yüzde 8’inden azına sahip olmalarına rağmen Yahudilere ise yüzde 52’si verildi. Filistin'de Yahudi nufüsun ve toğrağının artışı ile ilgili olarak haksız şekilde Filistinli Müslümanlar topraklarını satmakla suçlanır. Halbu ki yapılan araştırmalar göstermiştir ki; 1917 yılından sonra topraklarını satan Filistinli Müslümanların miktarı yüzde bir bile değildir. Siyonistler aldıkları toprakların çoğunu batılı devletlerinde teşviki ile çok parayı görünce topraklarını satan Hıristiyanlardan almışlardır. 

15 Mayıs 1948’de İsrail devleti BM’de devlet olarak resmen tanındığında İsrail, Filistin topraklarının yüzde 78’ine hakim oldu. Yalnız Batı Yaka, Ürdün’ün Gazze Mısır’ın kontrolünde kaldı. İsrail devletinin kurulmasıyla kısa süre içerisinde yaklaşık 400 köy tamamen ortadan kaldırıldı ve yeni Yahudi yerleşim yeri yapıldı.

Kudüs şehri o tarihte ikiye ayrıldı, Batı Kudüs İsrail işgali altında kaldı, Doğu Kudüs Ürdün kontrolünde Müslümanların elinde kaldı.

28 Mart 1949’da İsrail'i meşru bir devlet olarak tanıyan Türkiye, İsrail’i devlet olarak tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.

1967 savaşında Mısır'dan Sina Yarımadası'nı, Suriye'den Golan tepelerini alan İsrail Doğu Kudüs’ü de işgal etti. İsrail bu savaşta Batı Yaka ve Gazze’yi de topraklarına katarak Filistin’nin kalan topraklarını da işgal etti. Bu savaş sırasında İsrail toplam 400 bin Filistinliyi topraklarından çıkardı ve binlercesini katletti. Filistinliler mülteci kamplarına mahkum edildi vatanlarından sürgün edildi. Dünya ise bütün bu katliamlara sessiz kaldığı gibi hâlâ Yahudi soykırımını konuşuyordu.

Hıristiyan batı dünyasının Siyonist İsrail devletini bu kadar desteklemesinin birkaç nedeni var. Birincisi Siyonist Yahudi lobilerinin Amerika’da ve batı ülkelerindeki gücü. İkincisi ise Hıristiyanların Müslümanlar gibi deştirilmiş Tevrat’ı red etmemeleri. Bilindiği gibi Tevrat bu günkü hali ile Hıristiyanlar tarafından eski ahit olarak Kitab-ı Mukaddes’in bir parçası olarak kabul ediliyor. Diğer bir nedende  Hıristiyan Siyonistlerin kıyamet ile beklentilerinin Yahudi inancı ile örtüşmesidir.

Hıristiyan Siyonizm’ine göre şu üç alamet Mesih’in dönüşünden önce gerçekleşecektir. 1. İsrail’in Kurulması 2. Kudüs’ün işgal edilmesi. 3. Mescid-i Aksa’nın en kazı üzerinde Süleyman mabedinin yeniden inşa edilmesi.

Görüldüğü gibi 1967 yılına kadar, Hıristiyan Siyonistlerin beklentilerinin ikisi gerçekleşti üçüncüsünün gerçekleşmesini bekliyorlar.  

1967 savaşlarını kaybeden Araplar 6 Ekim 1973 tarihinde Mısır ve Suriye ile İsrail ile yeni bir savaşa giriştiler ama maalesef bu savaşı da kaybettiler. Bu savaş sonunda Mısır 500, Suriye 500, Irak 120 tank, İsrail ise 600 tank kaybetmişti. Savaş sırasında Mısır-Suriye kuvvetleri 8500, İsrail ise 6000 kayıp verdi.

İsrail’e 1973 savaşında yenilen Mısır 17 Eylül 1978’de İsrail ile Camp David Antlaşmasını imzaladı.

Bu antlaşmaya göre, İsrail askeri birliklerini Sina Yarımadası’ndan çekti ve Mısır İsrail’i resmen meşru bir devlet olarak tanımış oldu. Ve böylece Türkiye’den sonra Mısır’ında İsrail’i tanıması ile Arapların İsrail’i tanıma sürecinin önü açılmış oldu.

11 Şubat 1979’da İran’da İslam devrimi gerçekleşti. Devrimden sonra İran İsrail’i devlet olarak tanımadığını ilan etti. Ve Kudüs’ün kurtuluşu için Kudüs ordusu kurduğunu açıkladı.

6 Ekim 1981’de Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, Halid El İslamboli önderliğindeki “Mısır İslami Cihat” üyesi Müslümanlar tarafından düzenlenen bir operasyonla İsrail ile barış antlaşması yaptığı için öldürüldü.

Mısır’la yaptığı Camp David Antlaşmasının verdiği cesaretle 6 Haziran 1982 tarihinde işgalci İsrail, FKÖ’nün sınırlarını tehdit ettiğini öne sürerek Lübnan’a saldırdı. Altı ay süren saldırılar sonucunda FKÖ Lübnan’ı terk ederek karargahlarını Tunus’a taşıdı.

İşgalci Siyonistler 16 Eylül 1982’de Sabra ve Şatilla Katliamını gerçekleştirdi. İsrail yanlısı aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist milislerin Sabra ve Şatilla’daki mülteci kamplarına düzenlediği saldırıda 2 bin 750 Filistinli hayatını kaybetti.

Ağustos 1983’te İsrail, Lübnan’ın büyük bir kısmından askerlerini çekti. Ancak Lübnan’ın güneyinde kendi ilan ettiği güvenlik bölgesinde asker bulundurmayı sürdürdü. Güney Lübnan işgal altında idi.

8 Aralık 1987’de Filistin’de birinci intifada başladı. Gazze Şeridi’nden başlayıp Batı Şeria’ya yayılan protestolar sivil itaatsizlik halini aldı ve genel grevler düzenlenerek İsrail ürünleri boykot edildi. Bütün Filistin ayaktaydı. Filistinlilerin bu protestolarına karşılık olarak İşgalci İsrail göz yaşartıcı gazlar, plastik ve gerçek mermilerle karşılık verdi. Birçok Filistinli Müslüman’ı şehit etti.

İşgalci İsrail’e karşı yapılan birinci intifada sırasında yani 1987’den 1993’e kadar öldürülen Filistinli sayısı yaklaşık 2 bindi. Bunların 255’den fazlası ise çocuktu. 1993 yılının sonunda ilk intifada giderek durulmaya başladı.

Birinci intifadanın başladığı günlerde 1987 yılında Şeyh Ahmet Yasin Abdulaziz El Rantisi ile birlikte İslami direniş harekeri Hamas’ı kurdu.

15 Kasım 1988’de Yaser Arafat liderliğindeki FKÖ, Tunus karargahında  tek taraflı olarak “Filistin Devleti”ni ilan etti. Türkiye dahil çok sayıda İslam ülkesi Filistin devletini devlet olarak tanıdı.

30 Ekim 1991 tarihinde ABD öncülüğünde Madrid’de Ortadoğu barış konferansı düzenlendi.

Ortadoğu barış konferansı sonrasında 20 Ocak 1993'te Norveç'in Sarpsborg kasabasında başlayan gizli Oslo görüşmelerinde eşi görülmemiş hızda ilerleme kaydedildi. Filistinliler, İsrail'i tanımaya razı oldular.

13 Eylül 1993’te Oslo Antlaşması imzalandı. Oslo anlaşması ile FKÖ ve İsrail karşılıklı olarak birbirlerini tanıma konusunda anlaştılar.

4 Mayıs 1994'te Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail, 1993'te Oslo görüşmeleri sonunda imzalanan bildirinin yürürlüğe konması konusunda anlaştılar.

1994'te, İsrail hükümeti ve Filistin Kurtuluş Örgütü arasında yapılan Oslo'daki uzlaşma görüşmelerinden sonra iki taraf arasındaki uzlaşma sonucunda Batı Şeria ve Gazze’de Filistin özerk yönetimi kuruldu.

Gelecek 7 yıl boyunca barış sürecine girildi. Oslo Barış süreci sırasında aslında Filistinlilerin durumu daha da kötüleşti. 1967’den itibaren 18 bin Filistinlinin evi yerle bir edildi. Bu evlerin 740’ı Oslo Barış süreci sırasında yıkıldı. Yasalar da zaten İsraillilere işliyordu. Yerleşimci Yahudiler eğer bir Filistinliyi öldürürse ya hiç ceza almıyor ya da kısa süreli göstermelik cezalar veriliyordu. İşgalci İsrail barış süreci diyerek dünyayı oyalarken Filistin’de sürekli yeni yerleşim yerleri açarak Filistin topraklarını Yahudileştirmeye devam ediyordu. Filistin’de işgal barış sürecinden sonra sanki daha da hızlanmıştı.

26 Ekim 1994’te İsrail ve Ürdün 45 yıllık düşmanlığa son veren barış antlaşmasını imzaladı. İslam ülkeleri İşgalci İsrail bir bir tanıyor gizli açık ilişki içerisine giriyorlardı.

2000 yılının Mayıs ayında Lübnan’da Hizbullah’ın direnişi karşısında tutunamayan işgalci İsrail tarihinde ilk defa askeri bir yenilginin sonucunda Güney Lübnan’dan çekiliyordu. Kurulduğundan beri savaş kaybetmeyen İsrail ordusunun yenilmezlik efsanesi böylece çökmüş oluyordu.

28 Eylül 2000’de Sabra ve Şatilla Katliamını nedeni ile Beyrut kasabı olarak anılan Ariel Şaron’un, Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya saygısızca  girmesi üzerine İkinci İntifada başladı.

İntifada boyunca İsrail hep orantısız güç kullandı. Göstericilerin üzerine hakiki mermi kullandı binlerce Filistinli şehid oldu. İntifadanın ilk 10 gününde 174 Filistinli öldürülürken, 3 bin Filistinli yaralandı. İsrail ayrıca Filistinlileri Batı Yaka’da saatlerce bekleten bir sürü kontrol noktası oluşturdu. Filistinlilerin hareket özgürlüğü büyük oranda kısıtlandı. Kudüs’e, sağlık kuruluşlarına, hastanelere, okullara, erişimi zorlaştırdı hatta çoğunu kısıtladı. Kısacası 3 milyon kişiyi hapishane ortamı oluşturulmuş bir bölgede yaşamaya zorladı.

Aralık 2001’de Ariel Şaron, Ramallah’a asker gönderdi. Filistin özerk hükümetinin Batı Şeria’da bulunan karargahları kuşatıldı ve topa tutuldu.

27-28 Mart 2002’de Önde gelen Arap devletlerinin bir araya geldiği Beyrut Zirvesi’nde İsrail - Filistin meselesi tartışıldı.

Arap barış planı adı ile Zirvede İsrail’e, 1967 yılından bu yana işgal altında tuttuğu topraklardan çekilmesi, başkenti Kudüs olan Filistin devletini tanıması ve 3 milyon 800 bin mülteciye geri dönüş hakkı vermesi karşılığında normal ilişkiler kurulması teklif edildi.

29 Mart 2002’de İsrail, 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan bu yana en büyük askeri operasyonunu başlattı. İsrail aynı yıl Batı Şeria’da bir ayırıcı duvar inşa etmeye başladı.

22 Mart 2004’de Hamas’ın kurucularından Şeyh Ahmet Yasin’e suikast düzenlendi. Şeyh Yasin İsrail saldırı helikopterlerinden açılan ateş sonucu şehit oldu.

17 Nisan 2004: Hamas’ın Şeyh Ahmed Yasin’den sonraki lideri Abdülaziz El-Rantisi İsrail güçleri tarafından şehit edildi.

11 Kasım 2004’te Yaser Arafat öldü.

9 Ocak 2005’te Mahmud Abbas Filistin Ulusal Yönetimi Devlet Başkanı seçildi.

2005 Ağustosu’nda İsrail sadece 18 bin Yahudi yerleşimciye yer açabilmek için 3 milyon Filistinliyi Gazze’ye yığdı. Gazze dünyada metre kareye en fazla insan düşen yer haline geldi.

Bütün bu baskılar Gazze’de direnişi arttırmıştı. İşgalci İsrail Gazze’yi kontrol etmekte zorlanıyordu. Ağustos 2005’e İsrail tek taraflı olarak Gazze ve Batı Şeria’nın bir bölümünden çekildi. Bu İsrail’in direniş karşısındaki ikinci yenilgisi idi.

25 Ocak 2006’te Filistin genel seçimlerinde Hamas oyların çoğunu aldı. ABD, İsrail ve birçok Avrupa ülkesi Filistin’e yardımlarını kestiler. 

12 Temmuz 2006'da Hizbullah’ın 3 İsrail askeri öldürdüğü bahanesi ile İsrail Lübnan’a saldırmış ve 34 gün sürecek bir savaşa girişmişti. Bu savaş sonucunda Lübnan’ı sadece havadan bombalayan ve karada hiçbir başarı sağlayamayan hatta birçok kayıp veren İsrail Hizbullah karşısında bir kez daha yeniliyordu. 

27 Aralık 2008 tarihinde işgalci İsrail  Hamas'ın İsrailli sivillere ve askeri birimlere karşı kassam roketli saldırılar yaptığı gerekçesi ile Gazze’ye saldırdı.

Rahmetli Erbakan hoca işgalci İsrail’in Gazze saldırısına karşı 4 Ocak 2009 tarihinde İstanbul’da düzenlenen büyük mitingde yaptığı konuşmada ABD’ye seslenecek  “Amerika, İsrail'i çok seviyorsa, İsrail'e Amerika'da bir eyalet versin. “ diyecekti. Bu İşgalci İsrail’in Filistin topraklarındaki varlığını gayri meşru olduğunun ilanı idi.

İşgalci israil’in Gazze’yi havadan bombalayarak Binlerce masum insanı katlettiği savaş 18 Ocak 2009 tarihine kadar sürdü. Karadan yaptığı savaşta bir başarı sağlayamayan işgal orduları Gazze savaşında da başarısız olduklarını kabul etmek zorunda kaldılar.

İşgalci İsrail için 2000 yılında güney Lübnan çekilişi ile başlaya yenilgiler dönemi devam ediyordu.

İsrail karşısında kazanılan bu zaferler direnişin zaferleri idi.

Ne yazık ki barış görüşmeleri ile hiçbir kazanım elde edilememişti. İşgalci İsrail doğu Kudüs’te sürekli yeni yerleşim yerleri açarak Kudüs üzerindeki işgalini devam ettiriyor.

Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa işgalci İsrail elinde Siyonist  Yahudi yerleşimciler tarafından sürekli taciz edilmektedir. İsrail’in Kudüs’ü Yahudileştirmeye yönelik çalışmaları ise hız kaybetmeden devam ediyor. İşgalci İsrail Arap Müslümanları Kudüs’ten çıkarmak Kudüs tümü ile Yahudileştirmek için sürekli yeni zulümler yeni planlar yapıyor.

İşgalci İsrail diğer yandan turistik tünel bahanesi ile Mescid-i Aksa’nın altına açtığı tüneller yapıyor. Uzmanlar bu tünellerin Mescid-i Aksa’nın yıkılışına neden olacağını belirtiyorlar. İşgalci İsrail uygun zamanda Mescid-i Aksa’yı yıkmanın hesabını yapıyor. Böylece Müslümanların Kudüs ile bağlantılarını tümden koparmak istiyor.

Kudüs esir bugün. Kudüs özgürlüğüne kavuşacağı günü bekliyor.

 

Özgür Kudüs’te buluşmak duası ile….

ekrangazetesi.com

Yorumlar