Kudüs Eyleminin Verdiği Siyasi Mesajlar

2016 yılı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin işgalci İsrail’in yasa dışı olan işgalini ve yerleşim birimleri inşa etmesini kınayan 2334 nolu kararıyla geride kaldı. Birleşmiş Milletler’in kararı her yönüyle direnişi zımnen meşru görüyor. 

Görüntülenme: 2234 Tarih: 21 Ocak 2017 16:30
Kudüs Eyleminin Verdiği Siyasi Mesajlar

Avni Sadık
2016 yılı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin işgalci İsrail’in yasa dışı olan işgalini ve yerleşim birimleri inşa etmesini kınayan 2334 nolu kararıyla geride kaldı. Birleşmiş Milletler’in kararı her yönüyle direnişi zımnen meşru görüyor.
İşgal altındaki Kudüs’ün Cebel El-Mukebbir semtinden olan Filistinli genç, şehit Fadi Nail Kanber (28) yeni yılı işgal askerlerine yönelik yaptığı sarsıcı eylemiyle açtı. Fadi gerçekleştirdiği eylemle Siyonist işgal rejimi liderleriyle, elçilik binasını Kudüs’e taşıma kararı alan ABD’nin yeni Başkanı Donald Trup ve başarısız “barış görüşmelerine” umut bağlayan Filistinlilere önemli mesajlar verdi.
Kamyonlu eylemin gerçekleştiği saha işgal altındaki Kudüs’te Yahudileştirilmiş bir noktaydı. Feda eyleminde bir grup asker hedef alındı. Eylemde 4 asker ölürken, bazıları ağır 16 asker de yaralandı. Bu, önümüzdeki günlerde ölü sayısı artacak demektir. Eylemi yapan, özgürlüğe kavuşmuş eski bir esir. Eylemi kaydeden bölgedeki kameralar, yenilmez (!) ordunun donanımlı seçkin askerlerinin etrafa kaçıştıklarını gösteriyor. Görüntülerde ortaya çıkan tablo işgal ordusunun etrafa kaçışarak büyük bir skandala imza atan askerler hakkında soruşturma açmasına sebep oldu.
Eylemin ardından işgal güçleri birkaç gün içinde tutuklamalara başladı. Şehidin ailesinden dokuz kişinin yanında ikisi eski esir birkaç Filistinli vatandaşı daha tutukladı. İşgal güçlerinin yanında Yahudi yerleşimciler de Batı Yaka’nın bazı noktalarında Filistinli vatandaşlara yönelik intikam saldırılarına başladılar.
Oldukça cesurca yapılan eylemlerle verilmek istenen mesajları şöyle sıralamak mümkündür:
Birincisi, belki de en önemlisi, bu eylem işgal rejimi liderleriyle komutanlarının eylemden birkaç hafta önce, Ekim 2015 tarihinde başlayan ayaklanmayı bastırdıkları yönünde yaptıkları açıklamaların doğru olmadığını ortaya koydu. Eylem, başkaldırı ve intifadanın halen devam ettiğini herkese gösterdi. Aynı şeklide eylem, işgal rejiminin güvenlik ve askeri aygıtlarının aldıkları güvenlik tedbirlerinin işe yaramadığını, Filistinli gençlerin işgale karşı koymada kararlı olduklarını, dolayısıyla uygulanan her türlü güvenlik tedbirini aşmaya muktedir olduklarını ortaya koydu. Eylemi gerçekleştiren şahsın eski esir olması hasebiyle sürekli kontrol altında olduğunu göz önünde bulundurursak, yukarıdaki tespit daha iyi anlaşılacaktır.
Siyasi düzlemde ise eylem, İsrail ve Filistin’de takip edilen yönteme bir darbe indirdi. Eylem, çözümün Filistinlilerin sorunlarını görmezlikten gelme ve bazı Arap rejimleriyle ilişkiyi geliştirmekte olduğunda ısrar eden Netanyahu’nun hayallerini suya düşürdü.
Eylemin Filistin Yönetimi açısından mesajı ise, anlamsız görüşme ve pazarlıkların işgale karşı duran ve kendilerini buna adayanların işi olmadığını ortaya koydu. İşgal rejiminin eyleme tepki verirken insanı en çok güldüren husus ise, işgal rejiminin okul müfredatlarında şiddete tahrik içerikler olduğu gerekçesiyle eylemden Filistin Yönetimi’ni sorumlu tutmasıdır. Onlara göre demek ki Filistin Yönetimi’nin işgal rejimiyle yaptığı koordinasyonla ortaya koyduğu tavır ve gönüllü hizmet şiddeti engellemeye yetmiyor.
Uluslararası düzlemde ise, eylem işgal ve yerleşim inşaatı konusunda yapılan kınamaların Tel Aviv yöneticileri gözünde kâğıt üzerinde mürekkepten öteye geçmediğini, bu tür kınamaların onların zulmünü ve yayılmacı politikasını engellemeye yetmediğini, Amerika’nın yeni seçilmiş başkanı Trump’ın vereceği destek ve taahhütlerin kolay olan her şeyi yakacağını, ancak Siyonist dostlarına asla huzur ve istikrar getirmeyeceğini gösterdi.
Siyonist Başbakan Netanyahu’nun eylem karşısında afalladığını ve meydana gelen eylemi engelleme konusunda bocaladığını gösteren en açık delil, onun eylemi yapan şahsın IŞİD militanı olduğunu iddia etmesidir. O bunu söylerken, işgal polisi ise eylemi yapan şahısla ilgili herhangi bir ipucuna sahip olmadıklarını söylüyordu. İki tarafın da saçmalığı ortada. Netanyahu eylemden iki saat sonra bu açıklamayı yaparken, işgal polisi daha soruşturma bile açmamıştı. Peki, hangi delillerden bahsedilebilir? Polise gelince, nasıl bilgi sahibi değil. Hâlbuki eylemi yapan kişi özgürlüğe kavuşmuş eski bir esirdir. İkincisi araçlı eylem Filistin tarihinde yapılmış ilk eylem de değildir. Şimdiki intifadada daha önce birçok kez araçlı eylem meydana geldiği gibi, IŞİD ve El-Kaide’nin henüz ortaya çıkmadıkları birinci intifada da benzer eylemler meydana gelmişti. İlk araçlı eylem 18 Şubat 1987 tarihinde gerçekleştirildi. Eylemi bir Filistinli Nablus yakınlarındaki Asker Mülteci Kampında Siyonist Sınır Muhafızlarına yönelik olarak gerçekleştirdi. Eylemde iki asker yaralanırken, eylemi yapan Filistinli şehit edildi.
Siyonist işgal rejimindeki güvenlik güçleri eylemleri engellemek için ne kadar yol denerlerse denesinler ve işgal parlamentosu Knesset de ne kadar engelleyici kanunlar çıkarırsa çıkarsın işgale karşı direniş asla durmayacaktır. Filistin halkı içinde, toprağını gasp eden bu düşman, özgürleşmek isteyen bu halkın taleplerine boyun eğinceye kadar savaşmaya hazır adamlar var olmaya devam edecektir.
 
fiem

Yorumlar