Seyyid Hasan Nasrallah Dünya Kudüs Günü'nde Konuştu

Nasrallah'ın Dünya Kudüs Günü konuşması; "Suriye ve Yemen düşerse, Filistin ve Kudüs düşer" 

Görüntülenme: 2281 Tarih: 11 Temmuz 2015 16:32
Seyyid Hasan Nasrallah Dünya Kudüs Günü'nde Konuştu

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan'ın Güney bölgesindeDünya Kudüs Günü münasebetiyle ilgili düzenlenen törene canlı yayınla bağlanıp bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasında Kudüs davası ve Filistin meselesini, son zamanlarda coğrafyamızda meydana gelen gelişmeler bağlamında ele aldı. İmam Humeynî'ye verdikleri sözü tutacaklarını belirten Seyyid Hasan Nasrallah, İmam Hamaney'in de İmam Humeynî'nin hattında Kudüs davasını sahiplendiğine vurgu yaptı. Ayrıca Lübnan'ın mevcut siyasî durumunun da ana hatlarıyla değerlendirildiği bu kunuşmanın tamamının tercümesini siz okurlarımızla Dünya Kudüs Günü'nde paylaşmak istedik.

 

            Bismillahirrahmanirrahim

Hamd  Allah'a mahsustur; Resulüne, Resulün âline ve seçkin ashabına salat ve selam olsun.

Kız ve erkek kardeşlerin hepinize Allahın selamı olsun; hepinizi bu güzel meclisten dolayı kutluyor, oruç ve ibadetlerinizin bu faziletli günlerde kabul edilmesini niyaz ediyorum.

İmam Humeynî'nin ihdas ettiği Kudüs gününü Ramazan ayının son Cuma gününde kutluyoruz; o ümmetin vicdan, cihat, kültür ve düşüncesinde bu konunun kalıcı olmasını istemekteydi. Onun bu kararının ne kadar isabetli olduğunu son zamanlarda yaşadıklarımız göstermektedir.

Siyonist vahşi İsrail'in Gazzeye yaptıklarından bir yılın geçtiği bu günlerde, Allah'a hamdolsun, İran olsun Moritanya, Suriye, ırak, Filistin, Türkiye gibi Arap ve islam ülkelerinde bugün İmamın davetine icabet edildiğini görmekteyiz. Bu gerçekten çok önemlidir. Bu göstermektedir ki Kudüs hatırlanmakta ve Müslümanlar meydanlara çıkıp sesini Kudüs meselesi için yükseltmeketedir.

 

Yemen ve Bayreyn kendi mazlumiyetlerine rağmen Kudüs'ü unutmadılar

İki ülkeye özellikle değinmek istemekteyim. Bugün Yemenliler Sana'ya çıkıp Suudi Amerika'nın yaptıklarına rağmen sokaklara döküldüler. On binlerce kişi düşmanın tüm tehdit ve gücüne rağmen Filistin ve Kudüs'ü unutmadılar. Yemenliler, İslam aleminini ve Arapların onları kendi hallerine bıraktığını gördü. Bununla birlikte bu üzücü durum Yemen halkının "Kudüs, Gazze ve Filistin ile ilgim yoktur" demesine neden olmadı. Onların bu iradesi, ihlası takdire şayandır.

İkincisi ülke ise Bahreyn'dir. İslam ve Arap aleminin bu konudaki duruşu da görmezlikten gelme şeklinde gerçekleşti. Bahreyn halkının yaptıkları sıradan gösterilerden addedilmeye çalışıldı. Bahreyn halkı bu günü her beldesinde (Kudüs gününü) kutladı ve tıpkı Yemen halkı gibi dini ve siyasi duruşunu ortaya koydu. Bahreyn yönetiminin, İŞİD'in tehditlerine rağmen sokaklara döküldüler.

 

Bu günün önemine binaen düşmanımız İsrail hakkında konuşmak ve sonrasında bölgenin ve Lübnan'ın durumuna değinmeye çalışacağım.

 

İsrail'in stratejik pozisyonu dört yıl öncesine nazaran değişti; artık İslam aleminden korku duymuyor

Gasıp İsrail bu gün nerededir. Geçen Haziran ayında İsrail'de bir zirve düzenlendi; burada İsrailli siyasilerden, askerlerden ve diğer dallarda uzman kişilerden insanlar toplanıp bölge hakkındaki bilgilerini paylaştı. Burada İsrail'in stratejik pozisyonunun dört yıl öncesine nazaran değiştiği söylenmelidir. Esefle söylenmelidir ki Siyonist bilirkişiler 1.5-2milyara yakın Müslüman aleminden bir tehdit ve korku duymamaktadır. Bu 1.5-2 milyar Müslümanın ne silahları ne de siyasi duruşu İsrail tarafından tehdit olarak görülmemektedir.

 

İsrail Suriye ve Yemen meselelerinden memnun

Suriye konusunda İsrail önderleri bu husustaki hoşnutluklarını açıkça dile getirmektedirler.Bundan anlaşılan, burada İsrail ve ABD'ye Filistin konusunda boyun eğmeyen bir ülkenin zor duruma düşmüş olduğudur. İsrail, Cuvlan'ın kendi topraklarına ilhak edilmesine ilişkin diplomatik süreç yürütmektedir.

Yemen hususunda da aynı durm vardır. İsrail, Suudlar ile staratejik işbirliği yapmaktadır.Çünkü onların gözünde Yemen özgür olursa, halkı kesinlikle direnişin ekseninin bir cephesi olup İsrail'e tehdit olacaktır. Bu nedenle İsrail  bu konuda da mamnundur. Kızıl deniz'den vb. hususlardan kendi siyasî ve askerî emellerini gerçekleştirebilmesi için Yemen halkının bölük pörçük edilmesi gerekmektedir.

 

İsrail bölgedeki savaşı daha geniş bir alana yaymak istiyor

İsrail bölgede yayılmış olan savaştan memnun olup bu harplerin daha geniş bir alana yayılması için istaihbaratını kullanmaktadır. Malesef Cezayir'de de benzer bir durumla kavmi olduğu söylenen çatışmaların başladığı bazı çevrelerin haber ajansları tarafından yayılmaya başlandı bile. Sorunun Cezayir'deki Maliki ve Berberîler arasındaki anlaşmazlıklar şeklinde lanse edildiğini gördüm. Bu konuda heniz detaylı bir bilgiye sahip değilim ama yapılmak istenen ortadadır.

 

İsrail terörist bir devlettir, münafıktır

İsrail'de gerçekleştirilen bu zirvede ortaya çıkan sonuçların hiç birinde Arap bir devletin bölgedeki terörizmi desteklediğine dair olmadı; bu dile getirilmedi. Öne sürülen iddiları arasında Mısır-Sina'da Hamas ile irtiabtı kesmeye  çalıştığını; Suriye'de ise Durzîleri savunduğunu iddia etmektedir. Oysa bu iddiaların hepsi yalandır. Kendisi terörist bir devlettir, münafıktır. Bu devletin kendi tabiatı terör iken nasıl oluyor da başkalarını terörle suçlayabilmektedir?

 

İsrail'e göre tehdit ve tehlike İran İslam Cumhuriyeti ile birlikte direniş hareketidir

Bir yıl önce Gazze'ye gerçekleştirdiği insanlık dışı askeri saldırısında, bir çok kadın ve çocuğu öldürmedi mi? Buna rağmen mi terör karşısında duruduğunu söylüyor? Malesef bazıları "benim İsrail ile ne işim var; ben teröre karşıyım" demektedir. Oysa İsrail bu terörü destekleyen mercidir. Bu düşmanımıza, İsrail'e göre tehdit kimdir o halde? Sadece tek bir düşmanı vardır; İran İslam Cumhuriyeti. Tüm İsrail aklı İslam Cumhuriyeti'nin çeşitli sahalarına yönlendirilnmiş bulunmaktadır. İsrail bunlar üzerine, İran dahili ve harici siyaseti ve durumu üzerine kafa yormaktadır. Bunun yanında direniş hareketi de onun için tehlike olarak görülmektedir.

Evet direniş onun için staretik bir tehdit olsa da mavcudiyeti itibariyle tehlike değildir henüz. Varlığı itibariyle tehdit olan tek devlet İran olduğundan ABD ve İsrail'in tüm oyunları İran üzerine oynanmaktadır.[1]

 

Neden milyar dolarlık silah alan Arap ülkeleri değilde İslam İran İsrail için tehdit oluşturuyor?

Bir kişi, başını iki eli arasına alıp bunu biraz düşünmelidir; 1,5 milyar Müslümanın İsrail'e tehdit olmadığını, sadece İran'ın bu şekilde Siyonistler tarafından tehdit kabul edildiğini görmemiz gerekmektedir. Neden Arap ülkeleri milyar dolarlar karşılığında silah almalarına rağmen İsrail'e tehdit teşkil etmiyor? Çünkü İsrail,Arap dünyasının Kudüs ve Filistin'i sattığını bilmektedir.Gazze'de ne oldu, insanlara neler yapıldı? Irak ve Suriye'deki savaşa harcanan paranın toplamı, Gazze savaşına harcandı. Onlar Sünni Müslümanlar değil mi? Neden yardım edilmedi? Çünkü Kudüs ve Filistin'i satılacağına dair Üst Arap Aklı karar almıştır.

Terör hareketleri bölgemizdeki direnişi kırmak için ortaya çıkarılmış durumdadır. Soruyoruz, mücadele bayrağını kaldırıp direnen kimdir? İsrail'in varlığını tanıma karşılığında İran'a uranyum zenginleştirme hususunda her türlü kolaylık sağlansa bile, İmam Hamaney böyle bir uzlaşıyı ve kararı asla kabul etmeyecektir. Bu dinlerinden taviz vermek anlamına gelir. Çünkü İran,direniş cephesini maddî manevî her sahada desteklemektredir. Bu, birçok insanın takınamadığı bir tavır ve duruştur.

 

İran'a düşman olamak Filistin davasını boş vermektir

Dolayısıyla İran, gerek İsrail için ve gerek ABD'nin bölgedeki varlığı ve siyasi-ticari gücü için tehdit konumundadır. Bu Kudüs gününde Hıristiyan, Arap ve Filistin meselesine değer veren herekse seslenmeme izin verin; bu davaya sahiplenmek ancak İran'ın yanında yer almakla mümkündür, İran'a düşman olmak ise, Filistin davasını boş vermektir. İsrail'de bilir İran için bunun dışında bir söz söyleyecek kimse yoktur.

 

İran'ın Şiiliği domine ettiği iddiası 'Resmi Arab Aklının' yalan ve uydurmasıdır

İran'ın bölgede Fars, Safavî ve Şiîliği domine ettiğine dair iddilar tamamiyle yalandır.Tüm bunlar Filistin ve Kudüs'ü düşmana vermek isyeten Resmi Arab Aklının yalan ve uydurmalarıdır.

 

Suriye direniyor ve direnecektir, onu ele geçirmek isteyenler bunu asla başaramayacak

Kudüs yolundaki Suriye için ise siyasî bir çözüm gerekmeketdir. Karşıt görüşte olan Suriyeliler bile siyasi çözüm istemektedirler. İdlip düştükten sonra Suriye düştü dediler, ama beş yıla yakın hepiniz bu tür sözlerin sarf edildiğini, bu şekilde Suriye'nın düşmesi için aylar ve yıllar saydıklarını biliyorsunuz. Dera, Ruveyda, Haseki'de de benzer şeyleri söylediler. Suriye'yi ele geçirmek isteyenlere sesleniyorum; asla alamayacaksın, Suriye direniyor ve direnecektir.

 

İran ile olan Kudüs iledir; Suriye ve Yemen düşerse Filistin ve Kudüs düşer

Kim İran ile ise Kudüs iledir; bizler önceden de ve bundan sonrada İran ileyiz. Aynı şekilde Suriye ileyiz. Suriye'de güneş altında yüzümüzü gizlemeden savaşıyoruz. Orada şehit olan her bireyimizin cenaze merasimi, Lübnan'da törenle yapılmaktadır. Bizler Kalamun, Halep, Haseki'den ve aynı şekilde Yemen'den geçen yolun Kudüs'e ulaştığını söylüyoruz. Buralar düşerse Filistin ve Kudüs de düşer.

Hizbullah olarak şunu ilan ediyoruz: Yemen'e yapılanlara karşıyız. Suudiler bu saldırıdaki temel amaçlarını ortaya koysun ve bunlardan hangilerinin gerçekleştiğini göstersin. Hezimet üzerine hezimetten başkasını gösteremezsiniz. Suudiler, Yemen harbinin netice vermeyeceğini bilmelidirler. Yapılanlar ancak dökülen kanları arttıracaktır. Suudilerin yaptığını uçak sahibi her ülke yapar; askerî ve siyasî bir operasyondan ziyade intkam hareketi gerçekleştirilmekte,Yemenliler öldürülmek istenmektedir.

 

Kuveyt'teki tekfirci saldırı karşsında Şia ve Sünni alımler çok güzel bir örnek sergilediler

Kuveyt'te de imam Sadık (a.s.) Mescidi'ne gerçekleştirilen teörör saldırısı karşısında Kuveyt meclisi, askeri ve medyasının yanı sıra  Şia ve Sünni alimler bu konuda çok güzel bir örnek sergilerdiler. Bunun Arap ülkelerinde çoğalmasını istiyoruz. Benzer bir vahşi saldırı karşısında, bu tür bir duruş sergilenmeli ve yardımlaşıp ortak hareket etme üzere tavır alınmalıdır. Kuveyt toplumundan hiç bir kesimden bu törör saldırısına sessiz kalan olmadı; asker, siyasi ve medya vb. her kesimden insanlar karşı çıktı bu işe. Çünkü bilinmektedir ki bugün ona yarın Kuveyt'in diğer kesimlerine tehdit yayılacaktır. Bu biliçle onlar çıkarılmak istenen mezhepsel kargaşayı devletin vahdetine dönüştürdüler. Bahreyn'de ise aksi söz konusudur. Bahreyn mescitlerine yapılanlardan sonra siyasî erkin insanî ve ahlakî olarak gerçekleşenlere karşı durması; devletin terör ile yüz yüze olup yeni bir sahifenin beraber açılabileceğini söylemesi; Şeyh Ali Selman ile görüşülmesi gerirken tam tersine Bahreynli hürriyetperverlerin özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Ama Bahreyn halkı bunlara rağmen sumayacaktır.

Lübnan ile bitirelim. Bu konuda sadece kısa bir şeyler söylemek istiyorum; çünkü henüz gerekli açıklamaları yapacak zaman geçmiş değildir.Haftalar önce hükümet konusunda ve siyasî anlamda sorun söz konusuydu. Mişel Aun'u desteklediğimiz belliydi. Söz konusu sorunlar hakkında insanların işi ciddi almasını ve iyice düşünmesi gerektiğini belirttik. Ama bazı siyasi çevreler tarafından meseleye dair yanlış bir okuma yapıldı. Hizbullah Suriye ile meşgul olduğundan Mişel Aun'u es geçelim. Bu yanlış bir tavırdı. Bu raddeye varmak zorunda değildik.

Öncelikle bakanlar kurulunun teşkili gerekmekteydi. İmad Avn'ın çevresindekilerin[2] onu bıraktığı söylendi ve ortaya mevcut sorunlar çıktı. İlk olarak halkın Mişel Aun lehine tezahüratına Hizbullah'ın katılamaması eleştirildi. Katılmamamızın sebebi  bunun sağlıklı olmayacağından kaynaklanmaktadır. Kendisinin de böyle bir isteği de olmadı zaten. O, bu merhalede Hizbullah'ın üstlendiği sorumluluğun farkında olmalıdır.

Ayrıntılara çok girmek istemiyorum. Bir kaç kısa başlıkta meseleyi izah etmeye çalışacağım.

1. İlk olarak cumhurbaşkanı seçimi meselesi ilkesel olarak bazı şartlara bağlanması gerekmektedir.

2. Bakanlar meclisinin işler konuma getirilmesi gerekmektedir ki cumhurbaşkanı seçimleri sağlıklı yapılsın. İmad Avn ve onun yanındakilerden kimse ne hükümetin işleyişini durdurmak ve nede bu hükümeti düşürmek istemez. Zaten coğafyamızın durumu bu konuda tehlike arz etmektedir. Çalışmalar ortak yapılmalıdır. İnsanların ve ülkenin maslahatı için bu güven oluşturulmalıdır.

3. Bizim bakanlar meclisine dair görüşümüz gayet bellidir. Cumhurbaşkanlığı hususunda başkalarıyla aynı görüşe sahip olmadığımızdan, en azından ortak bir payda olabilecek şeyi, vekiller meclisinin açılması ve çalışması gerektiğini söylemekteyiz. Bu durumun çözümü için bir çalışma yapılmalıdır.

4. Mesele başka yönlere çekilmeketdir. Hür Vatan Partisi hususunda Mustakbel Patisi konuyu başka yerlere taşımakatadır. Müstakbel Partisi Mişel Aun'u istememeketdir; zorlama işler netice vermez. Bizler hiç bir müttefikimizi bırakmayız ve bırakmayacağız. Her iki parti arasında görüşmeler olmalı meclis açılmalıdır.

Lübnan her zamankinden daha fazla siyasi bir istikrara muhtaçtır. Dalgalar içindeki bir bölgede gemideyiz; burada müesseselerimizin ve devletimizin  selameti için beraber olmalıyız.

Tüm bu olanlar ve tecrübelerden Filistin, Hıristiyan ve Müslümanların müesseselerini barındıran Kudüs'ün yanında ne kalmaktadır? Tüm tarihî ve siyasî tecrübeler göstermektedir ki Filistin halkının direniş haricinde bir yolu bulunmamaktadır.

Hizbullah olarak bizler, bu Dnya Kudüs Günün'nde İmam Humeynî'ye verdiğimiz sözde duracağmızı ve Kudüs'e ulaşacağımızı bildiriyoruz.

Hepinizi Allah'ın selamı ile selamlıyorum...



[1]Seyyid Hasan Nasrallah'ın buradaki kastı Direniş'in varlığının da İran İslam Cumhuriyeti'na bağlı olması bağlamında ele alınırsa ne dediği ortaya çıkmaktadır. İsrail ancak, İran'ı zayıflattığı oranda Direniş'i de zayıflatıp ortadan kaldırabilecektir.

[2]Seyyid Hasan Nasrallah'ın buradaki kastı Hizbullah'tır. 

intizar.web.tr

Yorumlar