Rachel Corrie
“Zulüm bizdense ben bizden değilim.”
Rachel Corrie 10 Nisan 1979’da Amerika’da dünyaya geldi. Çocukluğunu ve gençliğini burada geçirdi. Diğer birçok insan gibi annesi ve babası sıradan bir Amerikan vatandaşıydı. Fakat o, sıradan olmadığını daha ilkokul çağlarında yaptığı konuşmasıyla, insanlara olan duyarlılığıyla gösteriyordu. Onun konuşmalarında, yaşama amacından birçok ipucu yakalayabiliriz. Bunlar; duyarlılık, sevgi, vicdan insanlık…
“Anlamalıyız ki, üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar da tıpkı bizim gibi düşünür, endişelenir, güler ve ağlar. Anlamalıyız ki, onlar bizim rüyalarımızı görüyor, biz de onların rüyalarını. Anlamalıyız ki, onlar biz, biz de onlarız.”
Üniversite çağlarındayken okulunun düzenlediği Olimpia/Gazze kardeşlik projesine katılarak, insanlık adına, savunduğu değerler uğruna Gazze’ye gitti. Doğduğu ve yaşadığı yerlere baktığımızda Gazze buralara çok uzak bir bölge. Yaşayabileceği lüks hayatı, annesini, babasını, arkadaşlarını bırakıp oraya; mazlumların, ezilmişlerin, kimsesizlerin, iki milyar Müslümanın arasında “yalnız” olanların yanına gitti. Peki neden? Bu sorunun cevabını biz değil Rachel’in vicdanı ve fıtratından neşet eden insanlıkta buluyoruz. Onun bu duyarlılıkları, kendisi gibi Amerika’da yaşayan ve hatta ülkemiz de dâhil dünyanın farklı yerlerinde olan diğer birçok insan (Müslüman olsun ya da olmasın) için büyük ders olmuştur. Çünkü “insanlık”, “vicdan” belli bir zümre/kesim/sınıfa atfedemeyeceğimiz bir kavramdır. Bu kavramı ne komünist ne kapitalist ne de Müslümanlara atfedebiliriz. Allah tüm insanları tertemiz bir fıtrat üzerine yaratmıştır. Kimisi bu fıtratın temizliğiyle kimisi de hevasının/hevesinin fenalığıyla hareket eder. İşte biz de Rachel’in bu kısacık ömründe fıtratının ne kadar temiz ne kadar işler yolunda gitsin ya da gitmesin doğrunun uğruna yılmaz olduğunu görüyoruz.
Rachel artık Gazze’deki insanlık dramına yakından şahid oluyordu. Gazzeli çocukların korkularını görüyor, gözlerindeki yaşlar yüreğine kor gibi düşüyordu. Bu korkular, gözlerdeki yaşlar ne kadar yüreğini yaksa da o, çocukların ezilmişliğinin değil, kaşlarındaki çatıklığın tercümanı olmak istiyordu. İçinde bir nebze de olsa insanlık olanlara, yardım kuruluşuyuz deyip geçinenlere, dolaylı yoldan, Müslüman olduklarını unutup mezhep çatışması içinde olanlara şöyle sesleniyordu:
“Buradaki çocukların pek çoğu hiç, evlerinin duvarlarındaki tank mermisi delikleri ve bir işgal kuvvetinin onları yakın civarlarda sürekli izleyen kuleleri olmadığı bir gün yaşamış mıdır, bilmiyorum. Tam emin olmasam da bu çocukların en küçüğünün bile, her yerde hayatın böyle olmadığını anlayabildiğini düşünüyorum.”
Gazze’ye geleli henüz iki buçuk ay olmuştu. International Solidarity Movement (Uluslarası Dayanışma Hareketi) adındaki Filistin halkının evlerinin yıkılmasına ve şiddet içeren müdahalelere engel olmaya çalışan kendisi gibi duyarlı örgütle tanıştı ve birlikte hareket etmeye karar verdi.
Takvimler 16 Mart 2003’ü gösterdiğinde Filistin’de tanıştığı arkadaşı doktor Samir Nasrallah’ın evinin yıkılacağı haberini alır almaz arkadaşlarıyla birlikte elinde megafonuyla buldozerlerin karşısına çıktı, doğruyu, hak olanı avazı çıktığı kadar haykırdı. Bütün dünyanın gözleri önünde, uzlaşı çağrısı yapan sözde Müslümanların gözleri önünde buldozeri üzerine sürdüler. Buldozer şoförü, ezip geçtikten sonra geri sürüp tekrar üzerinden geçerek şeytanların kalbindeki nefreti tüm dünyaya gösterdi. O nefret bir yandan da kalplerine korku saldı. Çünkü Rachel gibi düşünen, hakkı hak olduğu için seven, batılın da yanlış olduğunu bilip, sesini çıkarmaya cesareti olmayanların yüreklerine bir nebze cesaret tohumları ekti.
“Filistin’den döndüğümde, muhtemelen kâbuslar görecek ve burada olmayışım yüzünden kendimi suçlu hissedeceğim, fakat bu bana daha fazla çalışma gücü verebilir. Buraya gelmek, bugüne kadar yaptığım en iyi işlerden biriydi. Dolayısıyla eğer saçmalıyorsam, veya İsrail ordusu beyazlara zarar vermemeye olan ırkçı meyilinden vazgeçerse, doğrudan doğruya bunun sebebini, benim de dolaylı olarak desteklediğim, ve kendi devletimin ana sorumlusu olduğu bir soykırımın ortasında bulunuşuma bağlayın.”
“Ömrümün bir Filistin devleti yahut demokratik bir İsrail-Filistin devleti kuruluşunu görmeme yeteceğine inanıyorum. Filistin’e özgürlük bana göre, tüm dünyada mücadele veren halklar için çok büyük bir umut kaynağı olacaktır. Bana göre bu aynı zamanda, Birleşik Devletler’in desteklediği, antidemokratik rejimler altında mücadele veren Arap halklarına da büyük ilham kaynağı olabilir.”
“Sizin ve benim gibi orta sınıftan, imtiyazlı olup, bu imtiyazlarımızı destekleyen yapıların farkına varan insanların sayısını artırmayı, ve imtiyazları olmayanların da bu yapıları yıkma çabalarını desteklemeye başlamayı istiyorum.”
İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciun.
İslami Analiz