Fehim Taştekin'den Kudüs Haccı Yorumu

Gazeteci-Yazar Fehim Taştekin, Al-Monitor’daki yazısında Diyanet’in Kudüs’e umre seyahatları başlatmasına tepkisiz kalınmasını “Papa 3.Şenuda” örnekliği üzerinden değerlendirdi.  

Görüntülenme: 1949 Tarih: 29 Nisan 2015 11:18
Fehim Taştekin'den Kudüs Haccı Yorumu

Gazeteci-Yazar Fehim Taştekin, Al-Monitor’daki yazısında Diyanet’in Kudüs’e umre seyahatları başlatmasına tepkisiz kalınmasını “Papa 3.Şenuda” örnekliği üzerinden değerlendirdi.

Taştekin, Enver Sedat’ın İsrail Başbakanı'nın “Kudüs’ü Hac” teklifini götürdüğü Kıpti Papa 3.Şenuda’nın “İsrail vizesi ile Kudüs’ü ziyaret etmek İsrail işgaline ve Filistinlilerin kanının dökülmesinde fiili bir katkıda bulunmak anlamına geliyor. Kıptilerin hac umutlarına rağmen ben Kıptilerin böylesi bir rolde bulunmasını kabul etmem. Kıptiler kutsal topraklara ancak kardeşleri Müslümanlar gittiğinde gidebilir” tepkisini hatırlattı.

Taştekin'in yazısı şöyle:

Kudüs’e haccı boykot ederek kiliseye hapsedilmeyi göze alan Kıpti Papa 3. Şenuda gibi bir din adamı Türkiye’den çıkar mı? Çıkmayacağını umre programına Diyanet umre turlarına Kudüs’e eklediğinde gördük. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Kudüs kararını bir müjde olarak vererek Türkiyeli Müslümanları sevindirdi. Tepki sadece Filistinlilerin başını çektiği küçük bir gruptan geldi.

Diyanet İşleri Başkanlığı ‘gelen yoğun talepler üzerine Mekke ve Medine’ye düzenlenen umre seyahatine Kudüs’ü de ekledi. 149 yolcu ve 5 görevliden oluşan ilk kafile 15 Nisan’da Atatürk Havaalanı’ndan Tel Aviv’e hareket etti. Filistinli aktivistler ise Türkiyeli destekçileri ile birlikte Kudüs’ün umre programına dahil edilmesinin İsrail işgalini meşrulaştırmak anlamına geldiğini savunarak karşı kampanya

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, 27-28 Aralık 2014’teki Hac Değerlendirme Toplantısı’nda Kudüs’ün umre programına dahil edileceğini duyurmuştu. Bu konuda İsrail ile mutabakat sağlandığı belirtildi.

İsrail-Türkiye ilişkilerinin 2010’da Gazze yolunda Mavi Marmara Gemisi’ne saldırıdan bu yana normalleşmediği dikkate alındığında Diyanet’in İsrail’le iştigali yeni bir adım olarak nitelendirilebilir.

Diyanet’in yetkilisi olarak kafileye eşlik eden vaiz Burhan Şener, “Bütün Hristiyan alemi orada. Hazreti İsa'nın göğe çıktığı kiliseyi ziyaret ediyorlar. Museviler orada Ağlama Duvarı’nı ziyaret ediyorlar. Müslümanlar çok garip kalıyordu. Diyanet’in bunu bağlaması Filistinlilere çok büyük maddi ve manevi destek olacak" dedi.

Şener’in verdiği bilgilere göre Diyanet’in organizasyonu çerçevesinde İsrail'den alınan vizelerle Tel Aviv üzerinden Kudüs'e giden kafile üyeleri burada 3 gün kalıyor. Kafile Mescid-i Aksa, Kubbet-üs Sahra, El Halil kenti, Ölü Deniz, Hazreti İsa'nın göğe çıktığı kilise ve diğer mukaddes yerleri ziyaret ettikten sonra Ürdün’ün başkenti Amman’a geçiyor. Oradan da uçakla Mekke’ye gidiyor. Toplam 14 gün süren umre turları haftada bir düzenleniyor. Diyanet’in internet sitesinden verdiği bilgilere göre 1695 veya 1780 dolara düzenlenen umre seyahati sırasında konuklar Kudüs’teki Royal Wings Oteli’nde konaklıyor.

Umre Hizmetleri Daire Başkanı Yaşar Çapçı, Kudüs ziyaretini umre programına ekleyerek Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza attığını söyledi. Müslümanların ilk kıblesi olarak kabul edilen Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs, Osmanlı döneminde umre kapsamındaydı.

Türkiye’den yılda ortalama 400.000 kişi Mekke ve Medine’ye düzenlenen umre turlarını katılıyor. Kudüs’ün programa dahil edilmesiyle bu sayının artması bekleniyor.

Peki, Filistinli aktivistlerin itiraz noktaları neler?

İlk turdan bir hafta önce Ankara’da Diyanet’in önünde basın açıklaması yapan Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi, ‘yurtlarından uzakta yaşamak zorunda kalan yüz binlerce Filistinli Kudüs’e gitme hakkına sahip değilken Kudüs’ün yanı başında, Gazze ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler bu şehirde yaşama ve mülk edinme hakkında sahip değilken Kudüs’ü ziyaret etmenin İsrail’e destek vermek olduğunu’ öne sürdü. Grup üyeleri 15 Nisan’da kafilenin uğurlandığı Atatürk Havalimanı’nda protestosunu sürdürdü. Girişim tepkisini “Türkiyeli Müslümanları, umre bahanesiyle işgalci İsrail apartheid rejimine verilen desteği protesto etmeye çağırıyoruz” diyerek dile getirdi.

Al-Monitor’a konuşan Filistinli aktivistler yolcuların bagajlarının ilan edilen Tel Aviv kontuarından değil de Londra ve Manchester yazılı THY kontuarlarından alındığına ve ‘İstanbul-Kudüs’ uyarısı levhasının kullanıldığına dikkat çekti.

Aktivistlerin sözcüsü “Filistinli İş Adamları Birliği daha önce Diyanet İşleri Başkanlığı ile görüşüp bu ziyaretlerin Tel Aviv üzerinden değil Ürdün üzerinden ve Batı Şeria’daki turizm acenteleriyle yapılmasını, bu şekilde Filistin ekonomisine daha fazla katkı sağlanmasını önerdi ama Filistinliler bütün bu organizasyondan ekarte edildi” dedi.

Diyanet temsilcisi Burhan Şener havaalanında sorulara yanıt verirken (iki devletli çözümle Filistinlilerin başkent yapmak istediği) Doğu Kudüs’te kalacaklarını söyledi ama ayarlanan otel Batı Kudüs’te. Bundan hareketle Filistinli aktivist “Bunun iddia edildiği gibi Filistinlilere maddi destekle alakası yok” ifadelerini kullandı.

Filistin’le ilgili siyasetin en tepesinden çok sert çıkışların yapıldığı Türkiye’de Filistinli aktivistlerin bu türden tepkisinin anlamlandırılabildiğini söylemek zor. Medyadan siyaset kürsülerine kadar geniş bir alanda ‘Gazze’ye özgürlük’ söylemlerinden geçilmese de İsrail’i boykot çağrıları çoğu zaman istenilin ölçüde yankı bulmuyor. Yani Kudüs’ü ziyaret konusunda vakti zamanında Mısır Kıpti Kilisesi’nin verdiği tepkiye benzer bir tavır sergilemesini beklemek nafile.

1979 Camp David Anlaşması’na giden süreçte Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın 1977’de gerçekleştirdiği tartışmalı Kudüs ziyareti sırasında İsrail Başbakanı Menahem Begin, Kıptilerin hac için gelmelerini önermişti. Sedat, Kıpti Kilisesi Başkanı 3. Şenuda’ya bu teklifi götürünce “Özür dilerim sayın başkanım ama ben bunu kabul edemem” yanıtını almıştı. Sedat toplantıyı hızla bitirirken 3. Şenuda da yöneltilen sorular üzerine şunu söylemişti: “İsrail vizesi ile Kudüs’ü ziyaret etmek İsrail işgaline ve Filistinlilerin kanının dökülmesinde fiili bir katkıda bulunmak anlamına geliyor. Kıptilerin hac umutlarına rağmen ben Kıptilerin böylesi bir rolde bulunmasını kabul etmem. Kıptiler kutsal topraklara ancak kardeşleri Müslümanlar gittiğinde gidebilir.”

Daha sonra 3. Şenuda’nın başkanlık ettiği Kilise Kutsal Konseyi, Kudüs’e İşgal altındayken gitmeyi yasakladı. Sedat tutumunu değiştirmeyen 3. Şenuda’yı 1981’de konsey başkanlığından alıp Vadi El-Natrun’daki kiliseye hapsederek cezalandırdı. 40 aya yakın kilisede mahpus kalan 3. Şenuda, Sedat’ın öldürülmesinin ardından koltuğa geçen Hüsnü Mübarek’in 1985’de çıkardığı afla tekrar kilisenin başına dönmüştü. Daha sonra 3. Şenuda bir konuşmasında “Hacca gitmek için özlemle dolan Kıptileri kendilerine hakim olmaya çağırıyorum. Çünkü hala Kudüs’e gitme vakti gelmedi… Orada hala barış yok ve Filistin halkı hala işgalin ıstırabını ve kahrını çekiyor” demişti. Kıptiler 3. Şenuda’nın öldüğü Kasım 2012’ye kadar bu çağrıya kulak verdi. Yeni Papa 2. Tawadros ile birlikte de kilisenin resmi tavrı da değişmedi.

Kilise sözcüsü Paul Halil “Müslüman kardeşlerimiz girinceye kadar Hıristiyanlara Kudüs’e gitmesine izin vermeme konusundaki tutumumuz açık” dedi. Daha sonra Kıptilerin Kudüs ziyaretlerine başladığına dair haberler üzerine Paul Halim kuralı ihlal edilenlerin cezalandırılacağını duyurmuştu. Benzer bir tartışma Ocak 2015’te El Ezher Üniversitesi ile İslam İşbirliği Örgütü (İİÖ) arasında yaşandı. İİÖ Genel Sekreteri İyad Emin El Medeni, Kudüs'ü ziyaret çağrısında bulundu. El Ezher Rektör Vekili Abbas Şuman ise işgali boykot etmek ve İsrail'i normalleştirmemek için bu çağrıyı reddetiklerini açıklamıştı. Ürdün’deki Müslüman Kardeşler de “Kudüs ve sakinlerinin, işgal altından kılınacak bir namaza ihtiyaçları yok” yanıtını vermişti.

Kudüs ile ilgili çok fazla söz edilmesine karşın bu düzlemde bir boykot tartışması Türkiye’nin ne Müslüman cemaatleri ne de Diyanet gibi resmi kurumları arasında yaşanıyor. Filistinli aktivistlerin anti-Siyonist Yahudilerden gördükleri dayanışmanın daha azını Türkiye’de gördüklerini söylemek imkânsız.

 

 

 

Yorumlar