Mescid-i Aksa İçin Ciddi Tehdit Söz Konusu

Ummu’l-Fahm’da faaliyet gösteren Çağdaş Araştırmalar Merkezi Müdürü Salih Lütfi, Mescidi Aksa’ya düzenlenen son baskınlarla buradaki kutsal mekânlara karşı yapılan hürmetsizliklerin fanatik hahamların kontrolündeki dini okullarda okuyan Siyonist yerleşimcilerde gelişen dini düşüncenin bir sonucu olduğunu söyledi.  

Görüntülenme: 1848 Tarih: 15 Ağustos 2015 12:39
Mescid-i Aksa İçin Ciddi Tehdit Söz Konusu

Lütfi verdiği bilgide, dini okulların başında bulunan hahamların dinle siyaseti birleştirdiklerini; dini siyaset için, siyaseti de din için kullandıklarını belirterek, bu okullarda Yahudilerin kutsal kaya olması nedeniyle Kubbetu’s-Sahra hariç Mescidi Aksa’nın her tarafını, içini ve dışını gezme hakkına sahip oldukları bilgisi ve eğitimi verildiğini söyledi.

Filistin Enformasyon Merkezi kendisiyle yaptığı röportajı sunuyor:

İşgal rejimiyle Yahudi yerleşimcilerin Mescidi Aksa’ya karşı yeni taktikleri ve bu konuda ilerde güç kullanmalarıyla ilgili işaretler var mı?

Daha önce El-Halil şehrinde İbrahim Camiinde yapıldığı gibi Mescidi Aksa’nın da bölünmesi düşüncesi ve talebi, son zamanlarda fazlasıyla güçlendi ve yayıldı. Yaptıkları baskınlara göz atarsak, bunun Siyonistleri ilgilendiren ve onların Yahudilikle ilişkilerini yansıtan üç önemli hususla irtibatlı olduğunu göreceğiz:

1. Mescidi Aksa’ya baskın düşüncesi İsrail siyasetinin ta içine kadar nüfus etmiştir. Şaron’un 2000 yılında Aksa’yı basması İsrail ile Mescidi Aksa’nın tarihi ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır.

2. Mescidi Aksa’yı basma düşüncesi özelde gençlerle dini çevreler arasında yayılırken, genel de Siyonist toplum içinde de giderek yayılmaktadır.

3. İşgal rejimi, burayı basan Siyonistleri her türlü imkânla korumaktadır.

Yeni baskınlarda göze çarpan yeni hususlar ise beştir, bunlar:

1. Resmi kurum ve kuruluşların Mescidi Aksa’nın basılmasında rol almaları, hatta iştirak etmeleri.

2. Baskınların kanunlarla meşrulaştırılması ve baskınları yapanların kanunlarla korunması.

3. Mescidi Aksa baskınlarında özel birliklerin görevlendirilmesi ve keskin nişancıların konuşlandırılması.

4. Mescidi Aksa’daki Müslüman kadın ve çocuklara karşı demir yumruk kullanılması ve özellikle bayanların azarlanması ve aşağılanması.

5. Namaz kılan Filistinliler arasında korkunun yaratılması ve yapılan baskınlara karşı çıkma direnişinden vazgeçmelerinin sağlanması.

O zaman biz şimdi Mescidi Aksa’nın geleceğiyle ilgili olarak daha hassas bir dönemden mi geçiyoruz?

Biz, işgalcinin 2000 yılından beri başlattığı ve giderek de artan sıkıntılı bir aşamadan geçiyoruz.

Burada çok önemli üç husus var. Bunları iyi okumamız, cevap bulmamız ve üzerinde durmamız gerekir.

1. Yahudi yerleşimciler, Mescidi Aksa’da namaz kılan Müslümanlarla işgal askerleri ve işgal polisinin himayesinde çatışmaya hazır olduklarını ifade ediyorlar. Burada namaz kılan Müslümanlara küfrediyor, onları aşağılıyor, Hz. Peygamber ve İslam dinine hakaretler yağdırıyorlar. Bunlar tabi ki namaz kılan Müslümanlarda özellikle Mescidi Aksa bekçiliğini üstlenen gönüllü insanlarda daha önce görülmemiş bir direniş iradesini oluşturuyor.

2. Bu aşamada Mescidi Aksa’nın bölünmesi konusunda Siyonist medyanın laik kesimi ciddi bir rol almış durumda.

3. İsrail karar mekanizmalarında yer alan bazı insanlarla, işgal hükümetinde yer alan bazı ortaklar açıkça Mescidi Aksa’nın bölünmesini, Müslümanlar ile Yahudiler arasında paylaştırılmasını ve iddia ettikleri heykelin yapılmasını seslendiriyor ve talep ediyorlar.

Şu da var ki işgal rejimi ümmetin yaşadığı kaos ve kargaşayı fırsat bilerek Mescidi Aksa’yı tamamen ele geçirmek için baskı ve saldırılarını artıracaktır.

Peki, bütün bu tehditlere karşı Mescidi Aksa’daki varlığımızdan nasıl istifade edebiliriz?

Kanaatimce önümüzde beş madde var. Bunları yaparsak Mescidi Aksa’daki varlığımızla bazı kazanımlar elde edebiliriz. Sayı çokluğu ve kalabalık işgalcinin Mescidi Aksa’ya karşı vahşileşmesini engelleyecek ve iştahını kesecektir.

Birincisi Mescidi Aksa’ya en yakın nokta olması nedeniyle Kudüs’ün Eski Belde bölgesinde yaşayan Filistinliler arasında Aksa ile ilgili ciddi bir bilincin oluşturulmasını sağlamak.

İkinci adım, Kudüs halkı arasında bilinç oluşturmak, imkân bulanların sürekli Aksa’ya gitmesini sağlamak. Ardından 1948 yılında işgal edilmiş Filistin topraklarındaki Filistinlilerin de buraya gitmelerini sağlamak.

Bunlara paralel olarak Mescidi Aksa’da ders halkalarını çoğaltmak, şeri ilimleri burada okutmak, bunu da inşa edilecek Şeriat Fakültesi bünyesinde yürütmek ve Filistinli çocukları buraya yönlendirmek.

Üçüncü adımda Mescidi Aksa’da nöbet tutmayı güçlendirmek için Kudüs ve 1948 yılında işgal edilmiş Filistin topraklarındaki okullardan buraya hem gezi hem de ibadet için seferler düzenlemek gerekir. Bu konuda yapılan ziyaret ve gezileri eleştireceğimize, son bayramda bayramlarını Mescidi Aksa’da değil de Golan, Taberiye ve diğer sahillerde geçiren ve milyonlarca parayı Tel Aviv ve sahil kentlerin pazarlarına aktaranları eleştirelim.

Ve son olarak davetçi, aydın, düşünür ve yazarların vaaz, konferans, seminer ve yazılarında bu konuda insanları bilinçlendirmeleri, evleri teker teker ziyaret edip Aksa’yı ziyaret etmenin öneminin anlatılması, kültürel etkinliklerin yapılması gerekir.

Siyonist rejimin Mescidi Aksa’da nöbet tutan erkek ve kadınlara karşı sürdürdüğü sürgün ve uzaklaştırma politikasına karşı nasıl durulabilir? Bunun için nasıl bir çalışma yapılabilir?

Bu imkân ve araçlara sahip olanlar işgal rejimiyle ilişkileri ve bulundukları konum itibariyle Ürdün ve Filistin Yönetimi’dir. İşgal rejimi bu iki yönetimin yanında diğer Arap rejimleriyle de ilişkileri koruma noktasında bugün son derece titiz davranıyor. Bunlar işgal rejimine baskı kurarlarsa Mescidi Aksa ve Kudüs lehine birçok şey değişecektir. Fakat nerede bu baskı. Başlardaki gözler kör olmuyor, sinelerdeki kör oluyor.

Bize gelince elimizden bu tür politikaları reddetmek, karşı durmak, direnmek ve hukuki yollara başvurmaktan başka çaremiz yok.

Peki, işgal rejimi baskıları normal bir şeymiş gibi göstererek ve durumu kabul ettirmeye çalışarak bu konuda Filistin insanının bakış açısını değiştirdi mi sizce?

Kesinlikle hayır… Tam aksine, işgal güçleri ve yerleşimciler Mescidi Aksa’yı bastıkça Filistin insanının buraya bağlılığı da artıyor. Bununla birlikte işgalcinin hırsız olduğu bu hırsızlık üzerine rejimini kurduğu kanaati güçleniyor. O nedenle işgalciler baskın için geldiklerinde Mescidi Aksa’ya yüzlerce asker, polis ve keskin nişancının himayesinde giriyorlar. Çünkü onlar burada istenmediklerini, reddedildiklerini biliyorlar. Mescidi Aksa halkı gözünde bunlar hırsız, sömürgecilere hizmet için getirilmiş bir avuç insandır.

Bazıları işgalcinin korku ve dehşet yaratmak için her türlü güç ve şiddeti kullandığını söylüyor. İşgalci bunda muvaffak olur mu?

İşgalci temelde güç, kuvvet, zorbalık, saldırganlık ve terör üzerine kurulmuştur. Öldürme, hak ve hukuk gaspı, mal ve mülkü zorla elinden alma onun belirgin özelliğidir. Varlığını sürdürmek için devasa ordu kuran rejim, ajanlar istihdam etmektedir. Yapılanlara yabancı değiliz. Yaratmaya çalıştığı korku ve kaosta işgalci başarıya ulaşmamıştır ve ulaşamayacaktır da.

Değerlendirmelerinize göre, Mescidi Aksa’ya destek konusunda ne yapılmalıdır?

İlkin Filistin insanının Kudüs davasının haklı ve adil olduğuna kanaat getirmesi gerekir. Bizim Kudüs ve Mescidi Aksa davamız siyasi veya enformatik değildir. Bu söz konusu bölgelerin Filistin ve İslami oluşlarıyla alakalıdır. Buraların işgale uğraması Müslümanlar için utançtır. Müslümanların bundan kurtulmaları gerekir.

Yapılması gereken diğer bir husus, mesele ile ilgili bir duyarlılık ve bilinç oluşturulmasıdır.

fiem

Yorumlar