İki haftadan uzun süredir Kudüs’te, Batı Şeria şehirlerinde ve Gazze Şeridi sınırında atmosfer bir kez daha gergin ve kızgın. Batı Şeria’daki isyanın yoğunluğu ve kapsamı giderek artıyor ve İsrail rejimini hiç olmadığı kadar şaşkın hale getiriyor. Bunun yanısıra, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Birleşmiş Milletler’in arabuluculuk girişimi ve Ebu Mazen’in [Mahmud Abbas’ın lakabı] araya girme ve durumu sakinleştirme çabaları etkisiz kaldı.
Bazı analistler bu durumun Üçüncü Filistin İntifadası için yolu döşediğine, bunun sürecinin ve koşullarının önceki iki intifadadan farklı olduğuna ve farkların büyük ölçüde, çeşitli gelişmelerdeki güç dengesinde olduğuna inanıyor. Şu andaki intifadayı önceki intifadadan ayıran belli başlı özelliklerden bazıları şunlardır:
Öncelikle, İsrail’in zayıflığından, tecrit olmasından ve kötü yönetimden kaynaklı olarak içinde bulunduğu durum, bu rejimi geçmişte benzeri olmayan bir siyasi ve askeri açmaz içinde bırakmıştır.
İkinci olarak bu intifadanın bir diğer özelliği, bunun Filistin Ulusal Yönetimi başkanı Mahmud Abbas’a, ona bağlı güvenlik güçlerine ve onun, Kudüs’ün daimi işgali, Yahudi yerleşim birimlerinin inşasında ısrar edilmesi ve şehrin Yahudileştirilmesi konusunda ve her türlü protestoya veya halk ayaklanmasına karşı çıkma konusunda gaspçı İsrail rejimiyle güvenlik koordinasyonuna gitme isteğine de karşı olmasıdır.
Üçüncü olarak, bu bölgede ve aynı zamanda Arap ülkelerinde çatışmanın tırmanışa geçmesi, bir isyan dalgasının kıvılcımını ateşlemiştir. Bu yüzden ABD, olayları kontrol etmede lider rolü oynayamamaktadır.
Son, ancak önemsiz olmayan bir gerçek de, bu intifadanın bir komutanının veya bir kontrol merkezinin olmamasıdır. Nitekim yaşanan şey Filistin halkı arasında hayat bulan,ezici bir güvenlik ortamının ve baskıyla geçen yılların sebep olduğu, tamamen kendiliğinden bir ayaklanmadır. Fakat aynı zamanda, İsrail rejiminin ayaklanmayı doğrudan yönetebilecek, yönlendirebilecek, komuta edebilecek herhangi bir siyasi grupla karşı karşıya olmaması, böylelikle de yaşanan kargaşaya, bu gruba baskı uygulamak veya üyelerini ve liderlerini tutuklamak yoluyla son veremeyecek olması önemlidir.
Ancak Kudüs, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve işgal altındaki topraklarda yaşayan halkın aldığı,İntifadaya girişme ve hafif silahlarla ve kendiliğinden bir tarzda yaygın direnişi yükseltme yönündeki ciddi karar, Üçüncü İntifada’nın öncekilerle temel benzerliğidir.
Öte yandan Netanyahu, sıklıkla aldığı askeri ve siyasi yenilgiler ve bazı bölge ülkelerine karşı giriştiği yoğun propaganda nedeniyle baskı altında ve Filistin’deki bazı radikal gruplar da Netanyahu’nın Siyonist rejimin tecrit olmasıyla sonuçlanan siyasi başarısızlığına katkıda bulundu. Bu yüzden Netanyahu bu fırsattan yararlanmaya ve ülke içindeki basıncı ortadan kalkıp siyasi inisiyatifler ve saha inisiyatifleri kazanmaya koyuldu. Ancak Siyonist ordunun mazur görülemez şiddet eylemleri ve Filistinlilerin karşı saldırıları nedeniyle Netanyahu, gayrimeşru amaçlarına ulaşabilmiş gibi görünmüyor. Tersine, Filistin yaygın bir intifadanın eşiğine geldi.
Bu koşullarda, Arap ve Müslüman ülkelerdeki dayanışmaya ilave olarak ve Arap ülkelerindeki iç çatışmalara rağmen, hem Arap ülkelerinde hem de Avrupa ülkelerinde kamuoyunda Filistin halkıyla dayanışmayı ve İsrail politikalarına karşıtlığı arttırma yönünde çabalar yürütülmelidir. Bu faktör Netanyahu’ya, kabinesine ve İsrail ordusuna karşı basınç oluşturabilir ve yeterince güçlü şekilde devam etmesi halinde önümüzdeki birkaç ay içinde İntifada’nın başarısı için yolu açabilir.
Alwaght.com
medyasafak