BatıAsya aslında çevresi mübarek kılınan toprakların çevresidir. Bu mübarek sıfatı bu toprakların hem maddiyatına hem de maneviyatına yansımıştır. Öyle ki, bir ülkeyi zengin edecek maddi (petrol) atmosfer de, itikadi ve ameli kurtuluş bahşeden manevi (kutsal şehirler) atmosfer de bu topraklarda mevcuttur. Bu toprakların tarihi, medeniyetlerin beşiği olabilecek kadar eskidir. Bu toprakların yakın tarihi de medeniyetlerin zafer ve yenilgileriyle doludur. Ve en önemlisi de bu toprakların yakın tarihinin siyonizm ile çok yakından ilgili olmasıdır. BatıAsya'nın yakın tarihini Sykes-Picot'dan alıp 2014 Temmuz harbine kadar, anahatlar ve önemli gördüğümüz tarih notlarıyla inceleyeceğiz.
1916: Sykes-Picot antlaşması İngiliz ve Fransızların ortak sofrasında imzalandı.
Sykes-Picot batı emperyalizminin BatıAsya'yı kendi arasında cetvel çizimleri ile paylaşma antlaşmasıdır. Fakat Sykes-Picot sadece bir anlaşma değildir. Aynı zamanda da BatıAsya üzerine yapılmış en iyi çıkmaza sokuş planıdır. Sykes-Picot antlaşması ile BatıAsya halkları hiç yoktan çıkartılan cetvel çizimli sınırlar ile parça parça edilecektir. Fakat batı emperyalizmi bununla da kalmayacak bir çok sorunun kaynağı olacak olan etkenleri de Sykes-Picot üzerine inşa edilmiş bir biçimde BatıAsya halklarına sunacaktır. Çünkü İngilizler ve Fransızlar Sykes-Picot'un tasarlanıp pratiğe dökülmesinden daha çok onun devam ettirilebilir-liğinin zor olduğunu biliyorlardı. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Sykes-Picot tek başına bir harita çizimi değildir. Sykes-Picot BatıAsya toprak-larına emperyalizmin temel atmasıdır. Bir de bu temelin üzerine çıkılan katlar mevcuttur. Sykes-Picot'un kendi-sinin -yani temelin- özellik-lerini üç madde de inceleyebiliriz:
1.) Emperyalist kuvvetler BatıAsya topraklarını aynı medeniyet ve dil mensubu olmalarına rağmen bölmüştür. Bu sayede toplumun şirazesi kaydırılmıştır. Batıasya halkları 200 metre ilerisine elini kolunu sallayarak giderken Sykes-Picot ile 200 metre için pasaport ve vize ile uğraşmak zorunda bırakılmıştır. Bu sayede batı emperyalizmi bizim kendi mekanlarımıza otomatik olarak yabancılaşmamızı sağlamıştır. Sykes-Picot'suz BatıAsya'da Irak bir eyalet iken, Sykes-Picot'lu Batı Asya'da Irak bir ülkedir.
Bu bir savaş sonrası stratejisidir. Bu sayede dağınık düşman sizinle uğraşacağına içsel sorunlar ile uğraşmaya başlar. Tarih içinde de bu Sykes-Picot benzeri anlaşmaları galip devletler mağlub devletlere dayatmışlar ve onların ayağa kalkmasını zorlaştırmışlardır. M.Ö yapılmış olan Kral Antlaşmasına bu açıdan bakılabilir.
2.) Temelin ikinci noktası ise ayırma ve bölme işleminin bitmesinden sonra bölgelerdeki ayırma işvelinin manevi bir atmosfere sokulması olacaktır. Bu ise her bölünen, ayırılan bölgeye has, -cılık, cilik- bilinci aşılanması ve bölgelere özel milli marşlar yapılmasıyla gerçekleştirilecektir. Bu sayede bölge halkının tasavvurunda her ne kadar aynı medeniyetin çocuğu da olsalar -bizim taraf- algısı oluşacaktır.
3.) Temelin üçüncü noktası ise hiç yoktan özgürlük algısı oluşturmaktır. Bu aynı bir bedenin uzuv-larının her birini ayrı bir beden gibi sayıp özgürleştirmek gibidir. Halbuki uzuvlar bedeni oluşturur ve özgür olacak olan bedendir. Uzuvları özgürleş-tirmek, onları başka bir bedene köle yapmaktan başka bir mana da taşımaz. Batı, BatıAsya topraklarında bulunan bir kısım halkları da böyle kandırdı. Bir vücut olan Osmanlının uzuvlarını özgürleştirme vaadi ile kandırıp her birini batıya köle olacak tarzda böldüler. Ve bu bölücülüğün sonu da yoktur yakın zaman içerisinde böldüklerini de bölme faaliyetlerine girişeceklerdir.
Sykes-Picot'u üç temel üzerinde inceledikten sonra batının Sykes-Picot üzerine Sykes-Picot'un sürekliliği için inşa ettiği katları da üç madde ile inceleyebiliriz.
1.)Sykes-Picot hiç yoktan sınırlar ile oluşturulan bir devlet ve ulus çıkarma programı idi. Lakin Sykes-Picot sağlıklı devletler ve uluslar çıkarmamalıydı. Zira bu onun devamı için gerekli olan en önemli şeydi. Devletler ve uluslar hastalaştırılmıştır. Oluştu-rulan devletlerde ve uluslarda, ulusun ve devletin birbirine düşman olma potansiyeli oluşturulmuş ve bu potansiyel düşmanlık, batının işine geleceği zaman dahilinde kinetik düşmanlığa çevrilmiştir.
Bu plan azınlığı başa getirmek ve çoğunluğu yönetimden uzaklaştırmak şeklinde yapılmıştır. Bu sayede başa getirilen azınlık lideri batıya karşı gelecek olursa çoğunluk özgürlük vaadi ile kandırılacak ve batıya karşı gelen azınlıktan olan liderin düşmesini sağlayacaktır. Bu lideri düşürecek olan ise mutlaka emperyalist kuvvetlerin düdüğünü çalan ya da cebini koklayan bir başka lider ile olmalıdır. Aksi takdirde emperyalist kuvvetler devrimin oluşmasına izin vermezler. Ve oluşacak devrime karşı bir anti-devrim'i de yan ceblerinde bulundururlar. -2011 Şubatında Mısır'da Hüsnü Mubarek'i devirip Mursi'yi başa getiren devrim ve ona karşı gelen ve Mursi'yi devirip Amerikan uşağı Sisi'yi başa getiren anti-devrim buna bir örnektir.- Unutulmamalıdır ki emperyalist güçlerin ayakta kalmasının en büyük yardımcısı oluşturdukları siboblar düzeneğidir. Yaptık-ları planlar mutlaka bir b planı içermektedir.
2.) Sykes-Picot'un hayatının daim olması için onun üzerine çıkılan katlardan biri de; bölgede oluşturulan devlet-lerin ve ulusların başına bir sinek kolonisi gibi üşüştürülen terörizimdir. Bu sayede devletler ve uluslar dünya çapında düşüncelere dalmaktansa vatan içi düşünceler ile zaman geçirecek ve emperyalist güçler de onların çevresinde ve dünyanın çeşitli bölgelerinde kafa rahatlığıyla hareket edebileceklerdir.
Bir devlet Batıasya'da kendiyle barışık bir pozisyon alırsa emperyalist güçler hemen ülke içindeki hastalıklı bireyleri finanse ederek ülkenin başına bataklıkların-dan sinekler ihraç ederler. Bu sayede dışarıdan bakıldığında iç sorunmuş gibi görünen sinekler aslında emperyal güçlerin bataklığından besle-nen zehirli necis varlıklardır.
Emperyalist kuvvetlerin bu terör stratejisi onların dünya halklarının gözünü boyama-ları için kullandığı en iyi silahlardan da biridir. Ne zaman bir lider, devlet ya da ulus, onların zulümlerine karşı çıksa, bu karşı çıkmayı icat ettikleri terörizm yaltasıyla bağdaştırıp hemen çamur at izi kalsın operasyonlarına başvururlar.
3.) Son olarak temele çıktıkları kat ise fısk ve fahşa ikilisidir. Toplumun içerisine attıkları bu ikili uyuşturu kavram, toplumların manevi savunmasını kökten kırıp ye's hastalığına düçar toplumlar doğurtur. Sonuçta toplumun direnci kırılır. Yazı devam edecektir inş.
Ammar Osman Çelik
Kudüs Gençliği